Gülümse, kalbin sızlıyorsa da, hatta kırılmışsa da. Gökyüzü bulutlarla doluyken seni yakalar. Eğer korkuların ve üzüntülerin arasında gülmeyi başarırsan, yarın güneşin senin için doğduğunu görürsün. Yüzünü keyfinle aydınlat. Hüznün bütün çizgilerini sakla. Belki gözyaşı çok yakında. İşte tam da o zaman gülümsenin zamanı. Gülümse, ağlamak neye yarar. Sadece gülümse. O zaman hayatın hâlâ yaşanmaya değer olduğunu görürsün.. :)


Ara ki, bula ki ,)

26.8.10

TATİLL.. ƪ(ˆ◡ˆ)ʃ ♥



Eveeet büyük gün geldi! Yarın akşam tatile çıkıyorummmmm :))))

http://fizy.com/#s/1ahv5k
Uzanıcam kumsala, güneş damlıcak içimeeeee

Şahane bi tatilden acaip enerjik dönücem eminim ;)Ben gelene kadar kendinize çok iyi davranın. Ve tabi beni özleyin (:

23.8.10

Yavaş yavaş..

Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı görmek istemekten kaçınanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar.

Pablo Neruda

22.8.10

Bugün 1 aylık oldum :)))

Mükemmel kadın olmayın!

“Mükemmel kadın” denildiğinde aklınıza ne gelir? Toplumun ve yaşamın üstüne yapıştırdığı tüm sıfatları eksiksiz yerine getiren kadın!
İyi bir eş, anne, dişi, seksi, ev hanımı, iş kadını, dost, evlat, sevgili ve daha birçok şey olan mükemmel kadın, neden mutsuz olur? Çünkü bu kadınlar başkaları için yaşarlar!
Bir ilişkide kadın, eşinin hayatını gereğinden fazla kolaylaştırdığında, iyi bir iş yapmış olmaz. Her sorunu çözebilen, sorumlulukları üstünde taşıyan, düzeni koruyan ve bunun için insanüstü çaba gösteren kadın, karşısındaki erkeğin genetiğini bozar.
İnsan doğası almaya, tüketmeye eğilimlidir ve rahata çabuk alışır. Mükemmel kadın, her konuda başarılı olduğundan, karşısındakine yapacak bir şey bırakmaz. Armut piş, ağzıma düş! İlişkiler, paylaşım olmadan büyümez. Kadın ve erkeğin gelişimi, yaşamın getirdiği sorumluluklar, dersler ve çaba ile doğru orantılıdır. Çocuğunun okul ödevlerini kendisi yapan bir anne, evladının öğrenmesini ve yeteneklerini geliştirmesini engellediğinin farkında değildir. Aynı durum ilişkilerde de geçerlidir. Eşinin işlerini üstlenen, yapması gerekenleri onun yerine yapan, beceremediklerini bir şekilde halleden mükemmel kadın, mutsuz olmaya mahkumdur.
İşin garip tarafı, bu yapıdaki kadınların ilişkileri genellikle hayal kırıklığı ile biter. En çok aldatılan, terk edilen kadınlar, kusursuz kadınlardır. Neden aldatıldıklarını anlayamazlar. Üstelik, eşlerinin seçtikleri kadınlar, kendilerinden çok daha vasıfsız olanlardır. “Benim neyim eksikti?” Bu cümlenin cevabı havada kalacaktır, hatta şok etkisi bile yaratabilir ama eksik olan kusurdur.
İlişkiler paylaşım üzerine kuruludur. Mükemmel kadın, eşinin yapacaklarını üstüne aldığında, zaferlerini de elinden almış olur. Çaba göstermek, uğraşmak için ortada sebep bırakmaz. Heyecanı, hevesi kalmayan bir eş, doğal olarak gidip, kendini göstereceği, yaratacağı başka ortamlar arar.
Çevrenizdeki insanları bir düşünün. İçlerinde, mükemmel olduğuna inandığınız ama hala neden evlenemediğini ya da mutsuz bir ilişkisi olduğunu anlayamadığınız kişiler yok mu? Dışarıdan bakıp, dört dörtlük kadın dediklerinizle birlikte yaşadığınızı hayal edin. Hazır bir hayat. İlk başlarda çok keyifli gelse de, zaman içinde son derece sıkıcı, tek düze ve boş bir yaşam şeklini alır. İnsani egonuz zarar görür.
Mükemmellik, kendinden vazgeçmek demektir. Sürekli başkaları için yaşamak, onların ihtiyaçlarını gidermek, onların sevdiklerini seçmek ve hazırlamak, hep başkalarını düşünmek, mükemmel kadını kişiliksiz kılar. Kendi hayatından vazgeçmek, saçının her telini süpürge etmek, gereksiz özveri ve fedakarlık göstermek, karşı taraftan alkış ve takdir almaz. Düzenli olarak bunlar yapıldığı için, görevmiş gibi algılanır ve kıymet bilinmez.
Kusursuz ve mükemmel olmak, sadece zarar verir. Eşini, çocuğunu, kendini hatta dostlarını bile zor bir psikolojik sürece sokar. İlişkiler paylaştıkça değer kazanır ve keyif verir.
Mükemmel kadın mutlu olamaz. Başkalarının hayatını düzenlerken, kendine ait bir yaşamı unutur.
İnsan dediğin kusurlu olur. Hataları, yanlışları ile var olur. Mükemmellik, insana ait değildir.
Kusursuz veya mükemmel kadın olmayın. Bu sizi ancak, ruhsal köle ve yaşam hizmetçisi yapar.

Kadın&Meyve


Dünyada en tatlı şey
Kadın bir, meyva iki

İkisi birbirine
Öylesine benzer ki

Kadın var can eriği
Kah tatlı, kah buruk

Kadın var üzüm gibi
Yenir olsa da koruk!

Kadın var vişne gibi
Reçel yap tabak tabak

Kadın var karpuz gibi
Yandın çıkarsa kabak

Kadın var kestanedir
Kış mevsimine sakla

Kadın var kavun gibi
Aman alırken kokla!

Kadın var, incir gibi
Kuru yenir, yaş yenir.

Kadın var muz gibi
Soya soya yenilir.

Kısaca her kadının
Benzeri bir meyvadır.

Ama nikah masasında
Evet! diyen erkeğin
Yediği hep ayvadır..

Ümit Yaşar

İyi olma sanatı!


Eğer hasta olmak istemiyorsan, hayatı üzgün yaşama!..

Eğer hasta olmak istemiyorsan, duygularını anlat!
Saklanan veya baskılanan heyecan ve duygular gastrid, ülser, bel fıtığı, bel ağrıları gibi hastalıklara yol açar. Zamanla duyguların bastırılması kansere dönüşür. Öyleyse sırlarımızı, hatalarımızı birileriyle paylaşmalıyız. Diyalog, konuşma, kelime çok güçlü birer ilaç ve mükemmel bir terapidir!

Eğer hasta olmak istemiyorsan, karar vermelisin!
Kararsız kişi güvensiz, endişe ve ıstırap içinde olur. Kararsızlık endişeleri, sorunları ve catışmaları çoğaltır. İnsanlık tarihi kararlardan oluşur. Karar vermek, diğerlerinin kazanması icin vazgeçmeyi ve avantajları kaybetmeyi kesinlikle bilmektir. kararsız kişiler mide rahatsızlığı, sinir hastalıkları ve cilt sorunlarının kurbanlarıdır.

Eğer hasta olmak istemiyorsan, olduğundan farklı yaşama!
Gerçeği saklayan, rol yapan, her zaman mutlu olduğu görüntüsü veren, mükemmel görünmek isteyen kişi tonlarca ağırlığı biriktirmektedir. Ayağı kilden olan bronz bir heykeldir. Aldatıcı görünerek yaşamak kadar sağlık için kötü birşey yoktur. Kaderleri ilâç, hastane ve acıdır.

Eğer hasta olmak istemiyorsan, kabullen!
Reddedicilik ve kendine saygı eksikliği, kendimizi kendimize yabancılaştırır. Kendimizle barışık olmak sağlıklı yaşamın anahtarıdır. Bunu kabul etmeyenler kıskanç, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı olurlar. Eleştirileri kabullen. Bu bilgelik, akıllılık ve terapidir.

Eğer hasta olmak istemiyorsan, çözümler bul!
Olumsuz kişiler çözüm bulamazlar ve sorunları büyütürler. Üzülmeyi, dedikoduyu ve kötümserliği tercih ederler. Karanlığı kovmak için kibrit yakmalı. Arı ufacıktır fakat varolan en tatlı şeylerden birini üretir. Biz ne düşünüyorsak oyuz. Olumsuz düşünce hastalığa dönüşen negatif enerji üretir.

Eğer hasta olmak istemiyorsan, güven!
Güvenmeyen kişi iletişim kuramaz, açık değildir, derin ve sağlam ilişkiler geliştiremez, gerçek arkadaşlıkları nasıl kurabileceğini bilemez. Güven olmadan bir ilişki de olamaz. Güvensizlik sendeki inancın azlığıdır.

Eğer hasta olmak istemiyorsan, hayatı üzgün yaşama!
Mizah. Kahkaha. Huzur. Mutluluk. Bunlar sağlığa güç verir ve daha uzun bir yaşam getirir. Mutlu kişi yaşadığı çevresini geliştir. İyi mizah bizi doktorun elinden korur. Mutluluk, sağlık ve terapidir.

Dr. Dráuzio Varella

21.8.10

Bu çikolatalar Esracım* için ;)



♥Kız Kardeşler Haftası (◕‿-)♥

Eğer seni güldüren, gözyaşlarını silen, senin için dua eden, seni sıkıca kucaklayan, başarılarını izleyen, başarısızlığını gören, seni neşelendiren ve sana güç veren biyolojik ya da manevi bir kız kardeşin varsa onu unutma! :)

Akdeniz yaraşıyor sana..

Akdeniz yaraşıyor sana
Yıldızlar terler ya sen de terliyorsun
Aynı ıslak pırıltı burun kanatlarında
Hiç dinmiyor motorların gürültüsü
Köpekler havlıyor uzaktan
Demin çocuk ağladı
Fatmanım cumbadan çarşaf silkiyor yine
Ali dumdum anasına sövüyor saatlerdir
Denizi tokmaklıyor balıkçılar
Bu sesler işte sessizliğini büyüten toprak
O sesinin sardunyalar gibi konuşkan sessizliği
Hayatta yattık dün gece
Üstümüzde meltem
Kekik kokuyor ellerim hala
Senle yatmadım sanki
Dağları dolaştım
Ben senden öğrendim deniz yazmayı
Elimden düşmüyor mavi kalem
Bir tirandil çıkar gibi sefere
Okula gidiyor öğretmenim
Ben de ardından açılıyorum
Bir poyraz çizip deftere
Bir ada var sırf ebabil
Dönüyor dönüyor başımda
Senle yaşadığım günler
Gümüş bir çevre oldu ömrüm
Değince güneşine
Neden sonra buldum o kaçakçı mağarasını
Gözlerim kamaşınca senden
Ölüm belki sularından kaçırdığım
O loş suda yıkanmaktır
Durdukça yosundan yeşil
Kulaç attıkça mavi
Ben düzde sanırdım yıkıntım
Örenim alkolik asarım
Mutun doruğundaymışım meğer
Senle çıkınca anladım
Eski Yunan atları var hani
Yeleleri bükümlü
Gün inerken de öyle
Ağaçtan izdüşümleriyle
Yürüyor Balan tepeleri
Yürüyor bölük bölük can
Toplu bir güzelliğe doğru
Kadınım Yaraşıyorsun sen Akdeniz'e

Can Yücel

9.8.10

Kız arkadaşlarınızı unutmayın! (;


Annem 'Kız arkadaşlarını unutma' diye tavsiyede bulunmuştu..

'Yaşın ilerledikçe senin için daha önemli olacaklar, kocanı-çocuklarını ne kadar çok seversen sev, yine de kız arkadaşlarına ihtiyaç duyacaksın.
Onlarla bir yerlere gitmeyi ihmal etme..
Onlara vakit ayır ve kız arkadaşlarını daima hatırla..
Onlar sadece arkadaşların değil..
Senin kardeşlerin, kızların.' demişti..

'Ne kadar komik bir öğüt. Daha yeni evlenmedim mi? Artık ben evli bir kadınım. Kız arkadaşlarına ihtiyaç duyan bir genç kız değilim ki. Bundan sonra kocama hayatımı adamak, yapacağım tek şey olacak' diye düşünmüştüm..

Ama yıllar geçtikçe, çocuk olsa da ya da olmadıkça, kocalardan boşandıkça, sevgililerin biri gidip diğeri geldikçe, annemin dediklerinin ne anlama geldiğini çok iyi anladım..

Zaman geçiyor..
Hayat akıyor..
Mesafe ayırıyor..
Aşk büyüyor.. Sonra azalıyor..
Kalpler kırılıyor..
Kocalar evde bir yerde duruyor veya evlilikler mahkemede son buluyor..
Sevgililer değişip duruyor..
Erkekler arayacaklarını söyleyip, aramıyor..
İşler geliyor ve gidiyor..
Ebeveynler ölüp gidiyor..
Komşular değişiyor..
Ama kız arkadaşlar hep oradalar..
Siz onları bırakmadığınız sürece..

Geçen yıllar ve arada kaç km. mesafe olduğu hiç önemli değil..
Bir kız arkadaş, hiçbir zaman ona ihtiyaç duyduğumuzdan daha uzak değil..
Hayatınız içinde, öyle ya da böyle, yakın ya da uzak..

Tüm Kız Arkadaşlarıma Sevgiyle..
:)

Hayatınız seçtiğiniz kadındır ;)

Harun Reşit savaşta esir aldığı düşman Generale :
-Hayatını bağışlarım ama bir şartım var, der. 'Kadınlar hayatta en çok ne ister?' budur bilmek istediğim. Bu sorunun yanıtını getir kurtar kelleni der.

General sorar soruşturur bu çetin sorunun yanıtını aramaya başlar ve Kafdağındaki bir cadının bunu bildiğini öğrenir. Günlerce gecelerce at koşturur, cadıyı bulur ve sorar.
-Kadınlar hayatta en çok ne ister?

Korkunç cadı yanıt için öyle bir şart ileri sürer ki yenilir yutulur cinsten değil..
-Evlen benimle!.. O zaman öğrenirsin ancak istediğini..

Bu ölümcül teklifi kabul eder General ve doğru yanıtı alır almaz koşar Harun Reşit'e
-Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek ister!

Harun Reşit Generalin hayatını bağışlar ancak cadıyada evlenmek için söz vermiştir. Neyse evlenirler.

İlk gece General bir bakar ki , o korkunç cadı dünyalar güzeli bir afete dönüşmüş karanlık odada.Konuşur cadı:
-Benim kaderim böyle.. Günün sadece yarısı güzel olabilirim, diğer yarısı çirkinim der. Ne dersin? Geceleri seninleyken mi güzel olayım, yoksa gündüzleri dışardayken mi?

General düşünür ve:
-Sen bilirsin kararı kendin ver der..

İşte o an korkunç cadı sonsuza dek güzel bir kadın olarak kalır..

Peki bu öyküden çıkarılacak 3 ders nedir?

1. Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek isterler.
2. Özgür iradesiyle hareket eden bir kadın her zaman güzeldir.
3. İster güzel olsun, ister çirkin olsun her kadın aslında bir cadıdır. :)

Hayatınız seçtiğiniz kadındır.. Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz, zeki bir kadına rastlarsanız zekanız gelişir.

Hayat kat kattır.Babil'in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür. Ve bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası, manzarası ve hayatıdır..

Hayatınız seçtiğiniz kadındır.. ;)

5.8.10

ZiyaretVeZiyafet (:


Yaşlı kadın, misafirlerine süt ikram ederken:

- Sizler de gelmeseniz, kapımı çalan olmayacak, diyordu. Beni ne kadar sevindirdiğinizi bir bilseniz...

Kadıncağız, kendisi gibi yaşlanmış ve yıkılmaya yüz tutmuş olan bir ahşap evde yaşıyor, eşinin vefatından sonra bağlanan dul aylığıyla geçinmeye çalışıyordu.

Hiç bir masrafı yoktu. Allah bereket versin, o para yetiyordu. Fakat ihtiyarlıktan da zor gelen "yalnızlık", belini tam anlamıyla bükmüştü.

Yan taraftaki bakkalın çırağı, her gün pencereyi tıklatıp istediği şeyleri getirmesine rağmen, dükkan sahibinden korktuğu için onunla konuşmazdı. Kadıncağız, böyle zamanlarda daha da garipleşir ve kendisi sık sık uğrayan vefalı misafirlerini beklemeye koyulurdu.

İşte o misafirler yine gelmiş ve ikram edilen sütü içmeye başlamışlardı. Yaşlı kadın, duvardaki sararmış resmi gösterirken:

- Rahmetli eşim, oldukça uzun boyluydu, dedi. Onun yanındaki ise oğlumdur. Bu resim çekilirken küçücüktü. Doktor olup yurt dışına yerleşecek ve bir daha bizi aramayacak deselerdi, kim inanırdı?

Misafirler, her gelişlerinden aynı şeyleri dinledikleri için, yaşlı kadının sözüne kulak asmıyorlardı. Kadın, devam ederek:

- Benim kucağımdaki de kızımdır, dedi. Saçları altın sarısı gibiydi. Zengin bir iş adamıyla evlendikten sonra, nedense anacığına vakit ayıramadı.

Kadının nemli gözleri duvardaki resme takılı kalmış, misafirler ise sütlerini bitirip yola koyulmuşlardı... Hep birlikte, döşemedeki kırık tahtaların arasından geçerek gözden kayboldular...

Yavru kedicikler, ertesi gün yine gelecek ve ihtiyar kadının verdiği ziyafete katılacaklardı...

4.8.10

Ağustos böceği (:


Bir ağustos böceği doğmadan önce toprağın altındaki bir lavrada ortalama olarak 12 yıl bekler. Evet, tam 12 yıl.
12 yıllık hapislikten sonra dünyaya gelen garibanın ömrü adında yazılıdır: Ağustos.
Yani topu topu bir ay.
Şarkı söyleyen yalnızca erkek ağustos böceğidir.
Çünkü dişi, en güzel şarkıyı söyleyeni kendine eş seçecek ve çiftleşecektir.
Düşünsenize, 12 yıl toprağın altında bekle, dışarı çık. Ömrün bir ay. Buldun, buldun. Bulamadın, bir daha yok.. :D

Olmuyorsa zorlamayacaksın..

Olsun istersin..
Hatta olsun diye yapılması gerekenden daha da fazla üstelersin.
Aşktır ; değer verirsin, ödün verirsin, sevgiden de öte saygı gösterirsin, olmayacak kaç şey varsa bir araya bile getirirsin…
Bakarsın, ne anlattığını anlayabilmiş (?) ne de çözüm için bi’şeyler yapma gayretinde.
İştir ; sabahlarsın, “olsun” diye ailenden çaldığın zamanı oraya verirsin…
Dosttur ; hayatta kimseyi dinlemediğin kadar dinler, kendine ayırmadığın onca şeyi “O’na” ayırmaya çalışırsın…
Sonra olayın içinden kendini çıkartır şöyle karşıdan yaptıklarına bir bakarsın… Bakarsın ki her şey başladığın gibi!
Olmuyorsa, olmuyordur!

Gönlün rahat mı?
Elinden geleni yaptın mı?
Cidden olmuyorsa zorlamayacaksın…

Can Yücel

Yaşayalım ki..

Seninle yaşlanmak istiyorum. Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyim istiyorum. Benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum. Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.

Yaşayalım kı, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Sen çok dertlenip, içip, arkadaşlarınla eve gelmelisin. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.

Yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim. Güzel günlerimizi, evimizde, bır şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız. Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek... Böylece yaşamalıyız işte.

Sonra çocuğumuz olmalı, düşünsene, senin ve benim olan bir canlı. Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız. Sen arada mızıkçılık yapmalısın. Ve ben söylenerek sıranı almalıyım. Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın. Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.

Zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı. Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden. Mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. Saçlara düşünce aklar ya da gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehırden.

Kavgasız, her sabah gürültüyle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz. Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız. Eve gelip, benden kahve istemelisin. Çocuklar gelmeli zıyaretimize, geçmışteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız...

Öyle sevmelisin ki beni, bu yazdıklarım korkutmamalı seni. Tebessümler açtırmalı yüzünde. Bir gün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde, birbirimizi sevmenin gururu olmalı "herşeyde".

Can Yücel

Türkiye from 1000 feet!

* http://www.alpalper.com/kitap/kitap.html

Çok güzel bir çalışma,
bizlere de sayfaları çevirmek kalmış..

Türkiye hiç böyle poz vermedi, kaçırmayın..

Nedir şu @ işareti ?‏


E-posta gönderiyorsanız @ işareti size yabancı değildir.

Peki ama ne anlama geliyor biliyor musunuz?

Hemen her gün e-posta yazarken veya e-posta adresimizi birilerine verirken bu işareti kullanıyoruz. Peki ama @ işaretinin gerçek anlamını ve nereden geldiğini biliyor musunuz? Bu işaret 473 yıl önce, günümüzde ki anlamı ve kullanımından çok farklı bir amaca hizmet ediyordu.

@ işaretinin bilinen ilk kullanımına 4 Mayıs 1536 yılına Francesco Lapi adlı Floransalı bir tüccarın yazdığı bir mektupta rastlandı. Lapi yazdığı mektubunda İspanya'daki şarap fiyatlarından bahsederken @ işaretini kullanmıştı. O zamanlarda, bir fıçının 13'te birine karşılık gelen, ticari bir ölçü biri olarak kullanılan @, daha sonra daktilolara da girdi. Zaman için kullanımı değişen işaret bir süre sonra belli bir ürünün birim fiyatını belirtmek için kullanılmaya başlandı. Yani insanlar artık "tanesi 5 liradan 10 ürün" gibi bir tanım kullanmak yerine "10 ürün @ 5 lira" demeye başladılar.

1971 yılında Ray Tomlinson ise bu işaretin, e-posta sunucularındaki kullanıcıları tanımlamak için uygun olduğuna karar verdi. O tarihten itibarense @ artık bugünkü şekilde e-postalardaki kullanım şeklinde kavuşmuş oldu.

Özel günler için tatlı detaylar ;)



...

3.8.10

IKEA♥

Ben IKEA'yı çok çok acaip çok seviyorum anlatamam. Ürünlerini her gördüğümde yaratıcılığım gelişiyor, acaip fikirler geliyor aklıma. Renk renk, cıvıl cıvıl bi sürü şahane, kullanışlı, farklı ürünleri gördükçe gerçekten neler yaratabiliyoruz, hayal gücümüz ne kadar geniş olabiliyormuş onu farkediyorum bu daha da mutlu ediyor beni :) Bence siz de eğer yaşadığınız yerde IKEA varsa dolaşmadan ev kurmayın yada eşyalarınızı yenilemeyin derim. Zaten almak için gitmeseniz bile emin olun bazı şeleri almadan çıkamıcaksınız mağazadan :) Benim gibi 'malesef yaşadığım şehirde IKEA yok :(' diye üzülüyorsanız üzülmeyin kendi sitesini de gezerken zevk alabilirsiniz ;) Mesela aşağıda 2011 kataloğunun linkini paylaştım sizlerle.
Keyifli dolaşmalar ;)

http://onlinecatalog.ikea-usa.com/2011/ikea_catalog/US/

Sevmiyor anla, yeter artık koparıp durma :)




Buyrun size bir papatya falı hikayesi. Benim kadar meraklımısınız bu konularda bilemem ama böyle enteresan, gerçekliği belli olmayan hikayelere bayılırım :) Her ne kadar doğru bilmiyorum ama sizinle paylaşmak istedim. Sonuçta şimdiye kadar papatya falı bakmamış kimse yoktur sanırım aranızda ;)

Eski zaman içinde günlerden bir gün, bir tırtıl gözlerini dünyaya açar. İçgüdüleri ile hareket edip önüne ne gelirse yemeye ve yeni yuvasını kurmaya başlar. Bir müddet sonra yuvasına girer ve yeniden doğuşun mucizevi güzelliği ile muhteşem bir kelebek olarak uçsuz bucaksız tabiat içinde mutlulukla kanat çırpar. Kelebek, cennet gibi bu güzelliklere yukarılardan bakmak ve ömrü yettiğince bu güzellikleri görebilmek için uçar, uçar, uçar. Dağlar tepeler aşar, ormanların üzerinden geçer, derken bir vadide dinlenmek için aşağıdaki çiçekler arasına iner. Çiçeklerle bezenmiş bu cennet köşesindeki bir tanesi, onca çiçeğin arasında kelebeğin tüm dikkatini çeker ve karşı koyamadığı bir istekle bu çiçeğin yanına uçar. Bu çiçek bir papatyadır. Tabiatın hiçbir şey esirgemediği kadar güzel.

“Merhaba sizi uzaktan gördüm ama yakından çok daha güzelmişsiniz” der kelebek. Utanır papatya. Tüm utangaçlığı ile “Hoşgeldin, ben de yalnızlıktan çok sıkılıyordum, iyi ki geldin” der. Ve aralarında hoş bir sohbet başlar. Birbirlerine kendileri hakkında bilgiler verirler sohbet iyice koyulaşır ve akşam olur.

Geceyi birlikte geçirirler. Gökyüzüne dalıp ay'ı yıldızları seyrederler. Hayallere dalıp öylece uyuyakalırlar. Kelebek, sabah uyandığında papatyayı seyrederek ona duyduğu hissin hayranlıktan öte bir duygu olduğunu, onsuz olamayacağını hisseder.

Güneşin kızgın ışıklarının papatyanın narin yapraklarına zarar vermemesi için onun üzerinde uçup ona gölge yapar ona sevgisini haykırmak ister ancak “Ya o beni sevmemişse, ya beni artık yanında görmek istemezse” diye korkar bir türlü hislerini açamaz.

Ne var ki papatya da aynı duygular ile yanmakta ve yine aynı korku sebebiyle aşkını itiraf edememektedir. Bu şekilde birbirlerinden habersiz iki sevgili saatlerce süren mutlu birlikteliklerini devam ettirirler. Ve kelebek artık yorgun düştüğünü, gitme vaktinin geldiğini hisseder “Ben artık gitmeliyim” der. Sonsuz bir acı içine düşen papatya derin bir üzüntü ile “Neden yoksa yanımda mutlu değil misin?” diye sorar.

“Hayır.” der kelebek. Biz kelebeklerin ömrü üç gündür ve ben ömrümü tamamladım” der. Kara haber gibi bu sözler papatyanın yüreğine ok gibi saplanır, yaşama isteğini yok eder. İyice halsizleşen kelebek son bir gayretle “Seni çok seviyorum” der. Papatya üzüntü içinde iken duymuş olduğu bu itiraf karşısında adeta birden donar kalır, sadece dudaklarından “Ben de” lafı zorla çıkar. Kelebeğin ardından gözü yaşlı bir şekilde bakarken “Beni seviyormuş. Keşke bilebilseydim, keşke ben de daha önce söyleyebilseydim.” diyerek gözyaşlarını kalbine akıtır.

Bu üzüntü papatyanın yaşama isteğini yok eder, yaprakları sararıp solmaya bir bir düşmeye başlar. Her yaprak düşüşünde içinden “Beni seviyormuş” der.

O günden bugüne aşıklar sevildiklerinden emin olmak için papatyanın yapraklarını koparırlar seviyor, sevmiyor, seviyor, sevmiyor..

Bana bir masal anlat baba..



Bana bir masal anlat baba
İçinde bütün oyunlarım
Kurtlar kuzu olsun
Şekerle bal

Baba bir masal anlat bana
İçinde denizle balıklar
Yağmurla kar olsun
Güneşle ay

Anlatırken tut elimi
Uykuya dalıp gitsem bile
Bırakıp gitme sakın beni

Bana bir masal anlat baba
İçinde tüm sevdiklerim
İçinde İstanbul olsun

http://fizy.com/#s/1ai2nf

Masallar, küçükken uyuyuncaya kadar
Büyüyünce de uyanana kadardır..

2.8.10

Hayvanlarla büyüyen çocuklar daha sağlıklı oluyor!*


Son yıllarda yapılan araştırmalar, erken yaşta hayvanlarla temas eden çocuklarda ileride astım tarzı alerjik hastalıklara daha seyrek rastlandığını göstermiştir. O “pis” dediğimiz hayvanların özellikle de köpeklerin salyalarında çok bol miktarda antimikrobiyal madde mevcuttur.
Tuvalet alışkanlığı geliştirilmiş, aşıları tam, temizliğine ve tüy dökümüne dikkat edilen bir evcil hayvanın sağlık açısından hiçbir zararı yoktur ve de olamaz.

Geç yaşlarda hayvanla temas edip de direkt bu hayvanlara alerjisi tespit edilen ve temas ettiğinde ciddi astım, rinit v.s belirtileri ortaya çıkan çocukları tabii ki bu gruba sokmuyoruz. Bu işin sağlık boyutu, bir de psikolojik yönden katkılarına bakalım.

Hayvan besleyen bir çocuk sevmeyi, paylaşmayı ve sorumluluk almayı erken yaşta öğrenir. Hayvan seven bir çocuk ileride insanlara zarar verebilecek bir kişilik asla geliştiremez. Evde hayvan besleyen çocuklar yaşıtlarına göre çok daha kolay sosyalleşir. Çünkü bu çocuklar hayvanlarla kurdukları sıcak ve sevecen iletişim sayesinde paylaşmayı, sevmeyi, kendilerine güvenmeyi dostluğu ve yardım etmeyi öğrenirler. Ayrıca bu çocuklar besledikleri bu hayvana yiyecek ve içecek verdikleri için ve sağlığıyla yakından ilgilendiklerinden sorumluluk duyguları da çok daha çabuk gelişir.

Tüm bu faydaları göz önüne aldığımızda çocukların bu tür isteklerini engellemek yerine, teşvik edilmesinin gerektiği yadsınamaz bir gerçektir.

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Uzm. Dr. Anıl Yeşildal

*Kaynak: BHHS-Biga Hayvan Hakları Savunucuları