Gülümse, kalbin sızlıyorsa da, hatta kırılmışsa da. Gökyüzü bulutlarla doluyken seni yakalar. Eğer korkuların ve üzüntülerin arasında gülmeyi başarırsan, yarın güneşin senin için doğduğunu görürsün. Yüzünü keyfinle aydınlat. Hüznün bütün çizgilerini sakla. Belki gözyaşı çok yakında. İşte tam da o zaman gülümsenin zamanı. Gülümse, ağlamak neye yarar. Sadece gülümse. O zaman hayatın hâlâ yaşanmaya değer olduğunu görürsün.. :)


Ara ki, bula ki ,)

10.10.11

'Merhaba' ne demek?


Merhaba demek ne demek?
Hiç düşündünüz mü? Ya da bilen var mı içinizde? ’Merhaba’ ne anlama geliyor diye?.

Çok ilginç bir o kadar da hoş ve sıcak bir anlamı varmış meğer…

‘Merhaba’ aslında farsça kökenli olup ’Benden size zarar gelmez’ anlamına geliyormuş. Çok hoş değil mi? Bunu öğrendikten sonra karşımdaki insana merhaba demek daha bir anlamlı oldu benim için.
Bu mesajı okuyan herkese benden kocaman bir ‘MERHABA!’ :)

Baloncuklarım 3 :)




Baloncuklarım 2 :)





Baloncuklarım 1 :)





25.8.11

Happiness? Just Ahead! :)


Evini bir parti sonrası temizlemek için saatlerce uğraşıyorsan; Birçok arkadaşın var demektir.

Faturalarını ödeyebiliyorsan; Bir işin var demektir.

Pantolonun biraz sıkıyorsa; Aç kalmıyorsun demektir.

Gölgen seni izliyorsa; Güneş ışığını görüyorsun demektir.

Otobüsten indiğin yerden işyerine yolu uzun buluyorsan; Yürüyebiliyorsun demektir.

Hükümet hakkında eleştiri yapabiliyorsan; Konuşma özgürlüğün var demektir.

Yanındaki adamın sesinden rahatsız oluyorsan; Duyuyorsun demektir.

Camları silmen, çatıyı onarman gerekiyorsa; Bir evde yaşıyorsun demektir.

Doğalgaz faturan yüklü geliyorsa, Isınıyorsun demektir.

Yığınla yıkanacak ve ütülenecek çamaşırların varsa; Yığınla giyeceğin var demektir.

Çalar saatin sabahın köründe çalıyorsa; Yaşıyorsun demektir.

Aksamları kendini yorgun hissediyor ve bacakların ağrıyorsa; O gün üretici olmuşsun demektir.

Ve tüm bunların farkına varabiliyorsan; Mutlusun demektir!

Unutmayın! Mutluluk, sorunsuz bir yaşam değil, onlarla başa çıkabilme yeteneği demektir.. ;)

6.8.11

Her zaman “Bomba gibiyim!” demeniz dileğimle.. ;)


Jerry, çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi. Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu bir şey bulurdu. Hatta, bazen etrafındakileri çıldırtırdı bile ”Bu adam bu halde bile nasıl iyimser olabiliyor?” diye.

Birisi nasıl olduğunu sorsa; “Bomba gibiyim” diye yanıt verirdi hep. ”Bomba gibiyim..”

Jerry, doğal bir motivasyoncuydu. Yanındaki insanlardan biri o gün, kötü bir gündeyse, Jerry yanına koşar, duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı. Bu tarzı fena halde düşündürüyordu beni.

Bir gün Jerry’ye gittim.

- Anlayamıyorum dedim. Nasıl oluyor da, her zaman, her koşulda bu kadar olumlu bir insan olabiliyorsun? Nasıl başarıyorsun bunu?

Her sabah kalktığımda kendi kendime; ”Jerry, bugün iki seçimin var. Havan ya iyi olacak ya da kötü” derim. Her zaman havamın iyi olmasını seçerim. Kötü bir şey olduğunda yine iki seçimim var. Kurban olmak ya da ders almak. Ben başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim. Birisi bana bir şeyden şikayete geldiğinde, yine iki seçimim var. Şikayetini kabul etmek ya da ona hayatın olumlu yanlarını göstermek. Ben olumlu yanlarını göstermeyi seçerim.

- Yok yahu diye dalga geçtim. Bu kadar kolay yani?

- Evet.. Kolay. dedi Jerry. Hayat seçimlerden ibarettir. Her durumda bir seçim vardır. Sen her durumda nasıl davranacağını seçersin. Sen insanların senin tavrından nasıl etkileneceklerini seçersin. Sen havanın, tavrının iyi ya da kötü olmasını seçersin. Yani sen hayatını nasıl yaşayacağını seçersin.

Jerry’nin sözleri beni oldukça etkiledi. Onu uzun yıllar görmedim. Ama hayatımdaki talihsiz olaylara dövünmek yerine olumlu seçimler yaptığımda hep onu hatırladım.

Yıllar sonra Jerry’nin başına çok talihsiz bir olay geldi. Soygun için gelen hırsızlar Jerry’yi delik deşik etmişler. Ameliyatı 18 saat sürmüş, haftalarca yoğun bakımda kalmış. Taburcu edildiğinde kurşunların bazıları hala vücudundaymış.

Ben onu olaydan altı ay sonra gördüm. “Nasılsın?” diye sorduğumda; “Bomba gibi” dedi. ”Bomba gibi.”

- Olay sırasında neler hissettin Jerry? dedim.

- Yerde yatarken iki seçimim var diye düşündüm. Ya yaşamayı seçecektim ya ölümü. Ben yaşamayı seçtim.

- Korkmadın mı? Şuurunu kaybetmedin mi?

- Ambulansla gelen sağlık görevlileri harika insanlardı. Bana hep “İyileşeceksin merak etme!” dediler. Ama acil servisin koridorlarında sedyemi hızla sürerken doktorların ve hemşirelerin yüzündeki ifadeyi görünce ilk defa korktum. Bu gözler bana “Bu adam ölmüş!” diyordu. Bir şeyler yapmazsam, biraz sonra ölü bir adam olacaktım.

- Ne yaptın? diye merakla sordum.

- Kocaman bir hemşire yanıma yaklaştı ve bağırarak, herhangi bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sordu. “Evet” diye yanıt verdim. “Var!”

Doktorlar ve hemşireler merakla sustular. Derin bir nefes alarak kendimi topladım ve bağırdım;

- Benim kurşunlara alerjim var!.

Doktor ve hemşireler gülmeye başladılar. Tekrar bağırdım;

- Ben yaşamayı seçtim. Beni bir canlı gibi ameliyat edin. Otopsi yapar gibi değil.

Jerry, sadece doktorların büyük ustalıklari sayesinde değil, kendi olumlu tavrının da büyük katkısı ile yaşadı. Yaşaması bana yeni bir ders oldu. Her gün hayatımızı dolu dolu yaşamayı seçme şansımız ve hakkımız olduğunu ondan öğrendim ve her şeyin kendi seçimlerimize bağlı olduğunu.

İşe Enerjik Başlamanın Yolları

Rutin alışkanlıklara kapılıp gözlerinizi olumlu değişikliklere ve yeniliklere kapatmayın. Hayatınız sadece iş ya da ev arasında geçiyorsa, yaptıklarınızdan giderek daha az zevk alıyorsanız önerilerimize kulak verin..

*Sabah saatleriniz işe yetişme telaşı içinde ve gerçek bir yarış hızında mı geçiyor? Oysa sabah saatleri günün tümünü nasıl geçireceğinizi belirler. Aşağdaki eğlenceli önerileri uygulayarak güne daha rahat bir tempoda hazırlanabilirsiniz.

*Alarmınızın kulak tırmalayıcı sesi gerilmenize sebep olur, bu da güne iyi başlamanızı zorlaştırır. Bu nedenle, sizi hafif notalarla nazikçe uyandırabilecek bir saat satın almanızda fayda var. Araştırmalara göre, huzurlu müzikler kalp atışlarınızı yavaşlatıp rahatlamanıza yardımcı oluyor. Alarmın melodisini birkaç haftada bir değiştirin. Böylelikle beyninizin aynı melodiye alışıp alarmı ertelemenize sebep olmasını engelleyebilirsiniz.
Limonlu aramalar vücudunuza enerji verir. Siz de kullandığınız şampuan veya saç kreminin limon, portakal veya greyfurt notaları içermesine dikkat edin. Ayrıca, banyonun içinde oluşan yoğun nem duvarı, bu kokunun havada uzun süre kalarak canlandırıcı etkisini güçlendirmesini sağlar.

*Kahve makinanızı uyanmadan birkaç dakika önce çalışmaya başlaması için geceden kurun, çoğu kahve makinasında bu özellik bulunur, işe gitmek için hazırlanırken mutfaktan gelen taze kahve kokusu, heveslenmenizi ve onu yudumlarken kahvenin tadının normalden daha lezzetli olduğunu hissetmenizi sağlar.

*Yapacağınız bir takım düzenlemeler, çalışmalarınızın daha verimli ve ilham verici olmasını sağlar. Masanızın üstüne bir deniz kabuğu veya sahilden topladığınız değişik renkli taşlarla dolu bir çanak koymayı deneyin.

*Yanınıza öğle yemeğinde yemek üzere ufak bir kalıp peynir ile birkaç salkım üzüm alın. Böylelikle yemekhaneye mahkum olsanız da öğle yemeğinizin bir kademe daha lüks olduğunu hissedeceksiniz.

*İşyenizde bulunduracağınız tanıdık bir koku da, mekanla kişisel bir bağ kurmanızı sağlayabilir. Evde vanilyalı mum yakmaktan hoşlanıyorsanız, işyerinizde de vanilyalı oda kokusu bulundurabilirsiniz.

*Gün ortasında kendinizi yorgun hissederseniz müzik dinleyin. Büyük ihtimalle tüm gün iş arkadaşlarınızın konuşmalarını dinlemek zorunda kalıyorsunuz. Dünya müziği gibi normalde dinlemediğiniz bir müzik türü seçin. Alışık olmadığınız için farklılıkları dikkatinizi uyaracak ve bu da kafanızın dağılmasını sağlayacaktır.

*Evden ayrılmadan önce, sessizce oturup kendinize güne odaklanmak için beş dakika tanıyın. Bu beş dakika, gün içinde daha rahat ve dikkatli olmanızı sağlayabilir. O an aklınızdan gün içinde yapmanız gerekenlerin listesi geçebilir, beyninizin bu işlevini kapatmaya ve sadece anı yaşamaya çalışın.

*Oturduğunuz koltuğun sırtınıza nasıl etki ettiğini veya güneş ışığının pencereden içeri girdiği anda yüzünüze nasıl yansıdığını düşünün. Bu derece hareketsiz ve sessiz kalmak sizi rahatlatır. Ayrıca tüm duyularınızı harekete geçirerek gün içinde olup bitenleri dolu dolu yaşamanızı sağlar.

*Ailemiz, arkadaşlarımız, kedimiz ya da köpeğimizle bol bol fiziksel temasta bulunuruz. Ofiste olduğunuz saatlerde iş arkadaşlarınıza sarılamasanız da, temasın önemini asla küçümsemeyin. Kulak memelerinizi iki parmağınızın arasında kavrayıp hafifçe baskı uygulayın. Bu dokunuş sizi rahatlatır ve sonrasında işe daha iyi konsantre olmanızı sağlar.

Hayatınızı 30 Saniyede Sevin ;)

30 saniyede yaşamınıza farklı bir gözle bakabilir misiniz?
Bulunduğunuz durumda mutlu olmayı başarabilir misiniz?
İlaçlar bile sizi bu kadar hızlı mutlu edemez. Bilim adamları ve finans uzmanları sürekli nasıl mutlu olacağınızın yollarını araştırmaya devam ederken, sadece 30 saniyenizi ayırın ve kendinizi sevin.

İyi bir fıkra anlatın: İngiltere'nin Callege Üniversitesi uzmanlarına göre başkasına anlattığınız fıkraya gülünmesi beyin tarafından olumlu algılanıyor ve gülümsemenizi sağlıyor.

Fotoğraf albümünüzden bir fotoğraf seçin: İngiliz psikiyatristler çikolata, şarap içmek, müzik dinlemek veya fotoğraf albümünden bir fotoğraf seçmek gülümsemenizi, mutlu olmanızı sağlıyor.

Partnerinize şefkat gösterin: Kuzey Kaliforniya Üniversitesi'nde yapılan bir çalışma kadınların eşlerine günde birkaç kez sarılmasının kan basıncını dengelediğini tesbit etti. Başka bir araştırmada kadınlar üzerinde yapılmıştı. Partneri kendisine sarılan kadınlar kendini daha güvenli hissediyor ve daha az korkuyor.

İş arkadaşınıza nasıl mutlu olduğunu sorun: İspanya'da yapılan araştırmada iş yerinde mutsuz olanların mutlu olan arkadaşlarına bunu nasıl başardıklarını sormalarını ve uygulamalarını öneriyor.

11.7.11

Aşk Süssüz Olsun!


Aşk ne olsun? Akla ilk gelen cevapla; dünyanın onun etrafında dönmesi olsun.
Başka ne olsun? Bence hiç soru sormamak olsun. Cevapsız kalınca diken üstünde hissetmemek olsun.
Koku olsun, teri sevmek olsun, sızlanmadan bekleyebilmek olsun.
Bir bardak çay, bir küçük simitle karnı doyan olsun.
Süssüz olsun aşk, sıfır makyaj olsun.
Sürpriz olsun. Haber vermeden çıkıp gelen olsun.
Gözünün içine bakmak olsun.
Gözlerinde var olmak ve yok olmak olsun. Mevsimi bahar olsun. Telaşsız olsun. Gürültüden uzak olsun.
Sustursun aşk.
Aşk rengarenk olsun. Uyanık olmasın saf olsun, biraz da çocuk olsun. “Peki şimdi ne olacak?” sorunsalından uzak olsun.
Duacı olsun. Şükürcü olsun.
Teşekkür eden olsun, aşk.
Kızmasın. Dırdırlanmasın. Araya reklam almasın.
Merak eden olsun aşk. Ilık ılık esen rüzgar olsun. Omzundaki şal olsun. Güzel olsun.

Ayşe Özyılmazel

Prensesler de çıldırır! :D

Oysa Aşk Hep Vardır :)


Kocam bir mühendisti. Onunla sakin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sakin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı.
Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sakinlik beni yormaya başlamıştı. Eşimin -bir zamanlar çok sevdiğim- bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu. Oysa kocamın sakinliği, başka bir deyişle vurdum duymazlığı, evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış, uzaklaştırmıştı.
Sonunda kararımı ona da açıkladım; boşanmak istiyordum.
Şaşkınlıktan gözleri açılarak ‘Niye?’ diye sordu.
‘Gerçekten belli bir sebebi yok’ dedim, ‘Sadece yoruldum.’
Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hali ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu. İşte, sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki!
Sonunda sordu: ‘Seni caydırmak için ne yapabilirim?’
Demek ki söyledikleri doğruydu. İnsanların mizacı asla değiştirilemiyordu. Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu.
‘İşte mesele tam da bu’ dedim. ‘Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim.’
‘Diyelim dağın tepesinde bir uçurum kenarında bir çiçek var. O çiçeği benim için koparmak, düşüp vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına, hatta ölümüne mal olacak. Bunu benim için yapar mısın?’
Yüzümü dikkatle inceledi ve ‘Sana bunun cevabını yarın vereceğim’ dedi.
Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu. Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu. Boş bir süt şişesini mutfak masasının üzerine koymuş, altına da bir not bırakmıştı.
‘Sevgilim’ diye başlıyordu, ‘O çiçeği senin için koparmazdım’
Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam ettim.
‘Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında, onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım var.’‘Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden önce eve varabilmem üzere koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım var.’
‘Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde hep yolu kaybettiğinden, yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var.’
‘Sadık arkadaşının her ayki ziyaretinde sebep olduğu, karnındaki krampları rahatlatabilmem için avuçlarıma ihtiyacım var.’
‘Evde oturmayı sevdiğinden, içe kapanıklığını dağıtmak, can sıkıntını hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem, hikayeler anlatabilmem için ağzıma ihtiyacım var.’
‘Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan gözlerinin bozulması kaçınılmaz olduğundan, yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem, saçlarında -görülmesini istemediğin- beyaz telleri ayıklayabilmem, merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem, çiçeklerin renginin -gençliğinde senin yüzünün rengi gibi- olduğunu söyleyebilmem için gözlerime ihtiyacım var.’
‘Ama seni benden daha fazla seven biri varsa, evet o uçuruma gidip, o çiçeği senin için koparırım birtanem.’
Baktım, mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu. Göz yaşlarım mektuba düşüyordu.
‘Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa lüften kapıyı aç canım. Çok sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum.’
Koşarak kapıyı açtım.
Endişeli bir yüzle ve ellerinde sıkıca tuttuğu susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi.
Artık çok iyi biliyordum; beni ondan daha çok kimse sevemezdi. O çiçeği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim..
Bu gerçek aşktı.
İlk yıllardaki heyecanlar içinde görmeye alıştığımız aşkın, seneler sonra o heyecanlar kaybolup gittiğinde, huzur ve durgunluk içinde de hep var olmaya devam ettiğini göremeyebiliyoruz.
Oysa aşk hep vardır. Belki artık heyecansız, belki artık romantik değil. Belki sıkıcı, tekdüze, hatta belki yüzsüz. Ama hep oralarda bir yerdedir.
Çiçekler ve romantik dakikalar ilişkinin başlaması için elbette gereklidir. Bir zaman sonra bunlar gitse de gerçek aşkın sütunu ebedi kalır.
Hayat tam da böyle bir şeydir.

25.5.11


Çatlak bardaktaki suya benzer hayat; sen içsen de tükenir içmesen de.. Artık acı çekmeyi bırak, hayattan tat almaya bak! Neyzen Tevfik ;)

Kahve Gibi Olmak!


Bir zamanlar, her şeyden sürekli şikayet eden; her gün hayatının ne kadar berbat olduğundan yakınan bir kız vardi. Hayat, ona göre çok kötüydü ve sürekli savaşmaktan, mücadele etmekten yorulmuştu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çıkıyordu karşısına.
Genç kızın bu yakınmaları karşısında, mesleği aşçılık olan babası ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi. Bir gün onu mutfağa götürdü. Üç ayrı cezveyi suyla doldurdu ve ateşin üzerine koydu. Cezvelerdeki sular kaynamaya başlayınca, bir cezveye bir patates, diğerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu.
Daha sonra kızına tek kelime etmeden, beklemeye başladı. Kız da hiçbir bir şey anlamadığı bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karşılaşacağı şeyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabırsızdı ki, sızlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya başladı. Babası onun bu ısrarlı sorularına cevap vermedi. Yirmi dakika sonra adam, cezvelerin altındaki ateşi kapattı.
Birinci cezveden patatesi çıkardı ve bir tabağa koydu. İkincisinden yumurtayı çıkardı, onu da bir tabağa koydu. Daha sonra son cezvedeki kahveyi bir fincana boşalttı. Kızına dönerek sordu:
- Ne görüyorsun?
- Patates, yumurta ve kahve? diye alaylı bir cevap verdi kızı.
- Daha yakından bak bir de dedi baba, patatese dokun.
Kız denileni yaptı ve patatesin yumuşamış olduğunu söyledi. Aynı şekilde, yumurtayı da incele. Kız, kabuğunu soyduğu yumurtanın katılaştığını gördü. En sonunda, kızının kahveden bir yudum almasını söyledi. Söylenileni yapan kızın yüzüne, kahvenin nefis tadıyla bir gülümseme yayıldı. Ama yine de bütün bunlardan bir şey anlamamıştı:
- Bütün bunlar ne anlama geliyor baba?
Babası, patatesin de, yumurtanın da, kahve çekirdeklerinin de aynı sıkıntıyı yaşadıklarını, yani kaynar suyun içinde kaldıklarını anlattı. Ama her biri bu sıkıntı karşısında farklı tepkiler vermişlerdi.
Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun içine girince yumuşamış ve güçten düşmüştü. Yumurta ise çok kırılgandı; dışındaki ince kabuğun içindeki sıvıyı koruyordu. Ama kaynar suda kalınca, yumurtanın içi sertleşmiş katılaşmıştı. Ancak, kahve çekirdekleri bambaşkaydı. Kaynar suyun içinde kalınca, kendileri değiştiği gibi suyu da değiştirmişlerdi ve ortaya tamamen yeni bir şey çıkmıştı.
- Sen hangisisin? diye sordu kızına. Bir sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki vereceksin? Patates gibi yumuşayıp ezilecek misin? Yumurta gibi, kalbini mi katılaştıracaksın? Yoksa, kahve çekirdekleri gibi, başına gelen her olayın duygularını olgunlaştırmasına ve hayatına ayrı bir tat katmasına izin mi vereceksin?
Hepinize kahve tadında bir yaşam dilerim :)

Mutsuz olduğunu düşünüyorsan, daha kötüsünü düşün. Sağlıklı olduğunu düşün, ailen olduğunu düşün.. Bir daha düşün, daha iyi düşün! ;)

Sevmek insanların birbirlerine bakmaları değildir. Birlikte aynı yöne doğru bakmalarıdır! Andre Gide ;)

Resim yap, bahçe işleri yap, çiçek yetiştir, şiir yaz, müzik yapmayı öğren, dans et. Yıkıcı enerjini yaratıcı enerji haline getirecek her şeyi öğren. O zaman varoluşa öfke duymayacaksın, şükran duyacaksın. Osho ;)

Hayat Bazen Tatlıdır ;)


Çocuk çok küçükken çimenlerin arasında pırıl pırıl bir madeni para bulmuş. O kadar mutlu olmuş ki yerlere bakarak yürümeyi adet edinmiş ondan sonra.. Zaman zaman yeni paralar bulmuş. Yalnız madeni değil, kağıt paralar bulduğu da olmuş. Her defasında geniş bir mutluluk kaplamış içini.. Bu buluşunun kendisine çok şey kazandırdığını düşünmüş.
Kaçırdıkları mı? O pek farkına varamamış ama..
Şöyle sıralanabilir:
'30 bin kadar gün batımı, 300'den fazla gökkuşağı, çocuklarının boy atması, kuşların gökyüzünde dans etmesi, güneşin doğuşu, bulutların uçuşması, insanların gülümsemesi, ağaçların yeşillenmesi..'
Sonuç mu? Kafanızı kaldırıp, yaşamın sunacağı gerçek zenginliklere bakın. Gerçek zenginliğin onlar olduğunu göreceksiniz..

1.3.11



Aşk falan değildi bizimki. Paylaşamadık ki hiç bir şeyi. Senin payın bende kaldı yazık.. Mesela ben sağ tarafıma yatıp uyurum, solumdaki sen kalbimle ezilme diye. Ama senin gözlerin hep kapıdaydı. Bu aşktan ne zaman çıkacağın belli değildi ve maalesef sevgilim; o kapı hep solumda kaldı..
Ceyhun Yılmaz

Deniz yıldızı..



Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca bir gencin, sahile vuran deniz yıldızlarını birer birer alıp okyanusa fırlattığını fark eder. Genç adama yaklaşır ve sorar:
-Neden bu deniz yıldızlarını okyanusa atıyorsun?
Genç adam şöyle cevap verir:
-Birazdan güneş yükselip sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler.
Bunun üzerine yazar:
-Kilometrelerce sahil, binlerce deniz yıldızı var. Bunların hepsini nasıl kurtaracaksın, ne fark eder ki? der.
Genç adam eğilip yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır.
-Onun için fark etti ama..


Kimbilir.. Belki de yaralarımıza üflerken öğrendik ıslık çalmayı..
Küçük İskender


- Gözden ırak, gönülden de ırak olur mu efendimiz?
- Hayır Olric. Yüreğinde bir yer açıp oraya oturttuğun her kimse, seninle birlikte gider her yere..
Oğuz Atay

Havuç suyu vay mı? (:



Bir tavşan her gün eczaneye gidip
- Havuç var mı, havuç var mı? diye soruyormuş.
Eczacı da her gün sabırla yok diyormuş. En sonunda bir gün sıkılıp tavşanı dövmüş, dişlerini de kırmış..
Tavşan ertesi gün yine gelmiş..
- Havuç suyu vay mı, havuç suyu?
:D :D

25.2.11



Olmuyorsa zorlama, ya hayallerin kırılır ya kalbin..
Unutmuş gibi yap çünkü güzel şeyler onları hiç beklemediğinde gerçekleşir..
Marquez ;)


Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde yaşayamayacaktı..

(: 웃♥웃♥웃♥웃♥웃♥웃 :)



Yaşlandığımız için vazgeçmeyiz oyun oynamaktan, oyun oynamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız! (≧◡≦)

YuMuRtAa :D :D

Böyle muhteşem bir kare gördünüz mü?♥


Okuduğumuz kitaplarda, aslında kendimize rastladığımızı sandığımız yerlerin altını çiziyoruz.. Fosforlu bir sevinçle!..

İçimizdeki çocuk için..



Kendime izin verdim
İçimdeki çocuklayım bugün ben
Uyanır uyanmaz, yatağımdan kalkıp
Yaramazlığa başlayacağım

Pijamalarımı fırlatıp
Odamı, dağınık bırakacağım
Yüzümü yıkamadım, saçlarımı da taramadım
Aynalar da içimdeki çocuğu göstersin bana

İçimdeki çocuklayım bugün ben
Kahvaltı neymiş? çikolata yemek varken
Masa dağınık kalsın
Ev işleri, akşama yemek boş ver salla gitsin
Ben bu gün çocuk olacağım

İçimdeki çocuklayım bugün ben
..... yok bugün, izinli, izinli
Sokağa fırlayıp top oynayacak
Pencerelerden kale yapıp, cam kıracağım
Kimse görmeden kaçacağım

Çimlerde koşup, papatyalardan taç yapacağım
Uçurtma uçurup tellere takacağım
Acıkınca kocamaaan sandviç alıp
Külah külah dondurma yiyeceğim
Bugün mahallenin delisi olacağım

Otobüse binip, kendimden küçüklere yer vereceğim
Lunaparka gidip, atlıkarıncaya bineceğim
Gökkuşağında yolculuk edip
Dünyayı en güzel renklerle boyayıp
Aynalara girip, doyasıya ,kahkahalar atacağım
Uçan halıyla, masallar diyarına varacağım

Bugün çocuğum ben
İçimdeki çocuğu yaşatacağım
Hayat, asık yüzlü insanlar, aç kediler çıkarma karşıma
Keyfimi kaçırma
Bir günlükte içimdeki çocuğu sen anla!

Dur masal perisi dur ne olur bozma
Dokunma düşlerime, hayallerime
Saat on ikiyi vurdu ama gönderme beni gönderme
Balkabağı dünyama
Yetmedi yetmedi bir gün daha
Ne olur bir gün daha..

Mutsuz bir tek taş* istemem!



Biz kadınlar evlenme teklifi alacağımızı anladığımız zaman aklımıza ilk gelen yüzüğün büyüklüğü ya da küçüklüğü, şekli, taşının parlaklığı falan olur. Eğer hayalimizdeki gibi değilse yüzük kutusundan bize bakan o anda belli ederiz ister istemez. Yahu o anki mutluluğu yaşasanıza. Yüzüğün boyutu, taşı sizi ilgilendirmesin. Bakınız yukarıdaki fotoya. Bence çok orijinal bi fikir olmuş. Takamam diyorsanız bilemem ama ben o anki mutluluğuma bu yüzüğü o tek taş yüzüğüne tercih edebilirim ;D

Terlikli bardaklar! :D



O dümdüz, klasik bardak altlarından bıkanlar buraya baksınlar. Ne kadar enteresan fikirler dolaşıyor ortalarda gördünüz mü? Ben az önce gördüm yine bi tane ve sizin de görmenizi istedim. Hadi hayatı renklendirmeye devam! ;)