Gülümse, kalbin sızlıyorsa da, hatta kırılmışsa da. Gökyüzü bulutlarla doluyken seni yakalar. Eğer korkuların ve üzüntülerin arasında gülmeyi başarırsan, yarın güneşin senin için doğduğunu görürsün. Yüzünü keyfinle aydınlat. Hüznün bütün çizgilerini sakla. Belki gözyaşı çok yakında. İşte tam da o zaman gülümsenin zamanı. Gülümse, ağlamak neye yarar. Sadece gülümse. O zaman hayatın hâlâ yaşanmaya değer olduğunu görürsün.. :)


Ara ki, bula ki ,)

30.9.10

FoR FuN :-)





Okuyun, kanserden korunun

Prof. Dr. Erkan Topuz, verdiği şu çarpıcı bilgilerle kanserin boyutlarını
açıkça ortaya koymakta:
"Kanser dalga dalga geliyor. 2020 yılında 20 milyon insan kansere yakalanacak. Ama eğer bunları yaparsak belki bunu 15 milyona indirebiliriz. O yüzden gözümüzü açalım. Bu iş çocukluktan başlıyor. Çocuklarımıza bu terbiyeyi vermek zorundayız. Ailedeki çocuk annesini taklit eder. Anne ne yiyorsa çocuk da onu yer (tabiki anne bilinçliyse!)."

Öneriler:
1. Her akşam duş alın, üstünüzü tamamen değiştirin.(Çevre kirliliğini eve taşıma)

2. Haftada en az bir kere balık. Bu balıklar dip balıkları olmamalı. Somon veya yüzey balığı, Akdeniz, Ege balığı olmalı. Marmara'nın dip balıklarını lütfen tüketmeyiniz.

3. Evde en az halı kullanın. Temiz tutun(sirkeli su ile silin).

4. Bulaşığı en az deterjan ile ve eldivenle kullanarak temizleyin.(Makina yok!).

5. Çamaşırda her türlü deterjandan kaçınız. Devamlı olarak zeytinyağı ve defne sabununu seçiniz. Ellerinizi, vücudunuzu hakiki zeytinyağ, defne veya fıstık yağından yapılan hakiki sabunlar da seçilebilir. Bunları örnek olarak söylüyorum. Deterjandan kaçıyoruz ve iyi duruluyoruz.

6. Beyaz olan her türlü iç çamaşırınızı yeni aldığınızda muhakkak en az 2 kere kaynatınız. Çünkü bunlar beyazlatılmak için kanserojen maddelerle yıkanıyor.

7. Oda spreyleri doğrudan doğruya petrol menşeli. Zehiri soluyorsunuz. Akciğerinize geçiyor ve dolaylı olarak bağışıklık sisteminizi bozuyor.

8. Sebzeleri mevsiminde dondurup saklamakta fayda var. Yalnız bir kez çözülünce
onu muhakkak pişirin. Mikro dalgada bir kere ısıtın. Ateşte ısıttıklarımızda ise, bir kere ısıtınız. Çünkü bir dahaki sefere değeri ölür. DNA'yı bozar. DNA kırılması da
kanserojene yol açar.

9. Radyasyon kronik olarak kansere en çok yaklaştıran faktörlerden biridir. Televizyondan, cep telefonundan ve radyasyon yayan (özellikle tüplü) cihazlardan
uzak duralım ve az kullanalım.

10. Kanola yağı kızartma için en uygun yağdır. Onun dışında birinci seçeneğimiz zeytinyağdır. Memleketimizin iftihar edebileceği yağdır. Fındıkyağı da tercih edilebilir.

11. Çocuklarımız fastfood türü yiyecekleri 15 günde bir yiyebilirler. Ama
haftada 3 kez yedikleri takdirde beyin tümörlerinde, lenfomalarda ve lösemilerde 3 kat artış gözükecektir. Çocuklarımıza arada bir verebiliriz. Ama dışarıdaki yiyeceklerin nasıl kızartıldığını bilmiyorsunuz. Ona göre hareket edin.

12.Çocuklara meyve ve yoğurdu bol yedirelim. Ancak yoğurdu prebiyotik ve ev yoğurdu olarak kullanalım. Yoğurdunuzu evde yapın. Peynir ve çökelek fazla miktarda yiyin.
Keçi peyniri çok faydalıdır.

13. Çocuklarımızı beyaz un, beyaz şeker ve tuzdan koruyalım. Bisküvi, gofret, çukulota, cips türü şeylerden uzak tutun, bu ve benzeri şeylerin beslenmeye
hiçbir katkısı yoktur.

14. Belki tuzcular üzülecekler ama Konya'ya akan kanalizasyonlar ve kirletici sularla, Türkiye'nin en büyük tuzunu karşılayan Tuz Gölü'müz maalesef torbaların içinde çok iyi steril edilmedikleri takdirde bize kanseri ufak ufak taşıyorlar. Bu nedenle kaya tuzunu tercih edin. Yani turşu kurduğunuz tuzu çekin ve çok az miktarda kullanın. Çünkü tuz da kanserojendir.

15. Amerika'daki çocukların tombul olmasının sebebi her şeye şeker katmalarıdır. Ucuz beslenmedir.

16. En faydalı gıdalardan birisi cevizdir. Daha sonra fındık ve bademdir. Ayçiçeği açık alın. İşlemden geçmemiş olacak, kavurup yiyebilirsiniz. Ama fındık, ceviz gibi
yiyecekleri kabuklu alın. Çünkü içine böceklenmesin diye ilaç sıkılmaktadır. Sonsuz faydaları olan yiyeceklerdir. Günde bir avuç muhakkak tüketiniz.

17. Elma dünyanın en faydalı gıdalarından birisidir.

18. Plastik, bakır, alüminyum kap kullanılmamalı. Porselen, cam ve çelik kullanın.
Meyveleri de bu tür kaplarda yıkayın. Bunların içine litresine göre 9-10 çorba kaşığı elma sirkesi atın. Aşağı yukarı yarım saat bekletin. Sonra tekrar yıkamayın. Tekrar mikrop alır.

19. Meyvelerin üzerine parlak görünmesi için mum sürülüyor. Bunları hakiki zeytinyağlı sabundan geçirdikten sonra elma sirkeli sudan geçirin. Ya da elma sirkesi ile ovun. Meyveyi kabuğuyla tüketin eğer sterilse.

20. Lahana, marul gibi yiyeceklerin ilk dört kabuğunu çöpe atın. İstediğiniz kadar yıkayın bunların üzerindeki pestisitleri temizleyemezsiniz. Çaresi yok.

21. 3 ayda bir suyunuzu değiştirin. Çok muhteşem sularımız var ama ne olursa olsun tabiatı rezil ediyoruz. Satın aldığımız sularda az miktarda da olsa kanserojen dozlar karışabilir. Bunlar kontrollü sular ama 3 ayda bir değiştirmek gerekiyor.

22. Plastik her yerde zehir. Plastik bardaklar, kaplar, plastik herhangi bir şey.. Ben ona girmiyorum bu lafı söylersem yer yerinden oynar. Bu plastikler ev yapımına girdiler. Doğrudan doğruya inşaat malzemesi olarak kullanıyorlar. Çok bilinçli olun, çok iyi markalar kullanın. Bunları söylemem demek Türk ekonomisiyle oynamam demek. Ben insanlara kendimi adadım, onun için kimseden korkmuyorum açık açık söylüyorum.

23. Meyva suyu yerine posasıyla tüketin. Biz kanserli hastalara suyunu veriyoruz. Meyve suyuna geçmeyen çok madde posada kalıyor. Bu şekilde kolon ve miğde kanserinden korunmuş oluyorsunuz.

24. Bakır, özellikle beyin tümörlerinde ön plana çıkıyor. Çok iyi kalaylı olursa bu etki azalıyor. Ama kulağınıza bakır küpe bile takmayın.

25. Havuzların iyi temizlenmesine dikkat ediniz. Ozonla temizlemek en fazladır. Aşırı klorluysa yine kansere hazırlık yapıyorsunuz spor yerine.

26. Bütün beyazlatıcılardan kaçınız. Çocuklarımızın kullandığı o pırıl pırıl bembeyaz defterler klorla temizleniyorlar. Bunlarla temizlenmemiş defter kullansınlar. Kullandıkları boyalarda da kanserojen etkisi vardır.

27. Sigara kullanmayın, kullananlardan uzak durun.

28. Kesinlikle kepekli un tüketin.

29. Hergün düzenli yürüyün. Zihin sağlığı için haftada en az bir kitap okuyun.

30. Kilonuzu düzenli olarak kontrol edin.

Erkan Topuz, yaptığı açıklamalar nedeniyle bir takım sektörleri zor duruma soktuğu eleştirileri için ise, "Benim için insan sağlığı birinci plandadır. Ekonomi ikinci plandadır. Bir insanın kanser olması durumunda devlete ve millete verdiği zarar milyarlarca dolardır. O yüzden dikkatli olduğunuz takdirde ekonomiye de katkınız olur.

Aslında ben bunları anlatarak Türkiye'nin ekonomisini de kurtarıyorum farkında değiller" diye konuştu.

Today Vimeo banned in Turkey!



Penguen'in 2009 yılındaki kapağı: Erişimi engellenen site sayısı 6000'i geçti..

Kızılderili Atasözleri


Ağlamaktan korkma! Zihindeki ıstırap veren düşünceler gözyaşı ile temizlenir.

Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Sana uymayabilirim. Yanımda yürü ki böylece seni görebileyim, böylece ikimiz eşit oluruz.

Aşkı tanıdığında, Yaratıcı'yı da tanırsın.

Avlayacaksan en zayıf geyiği avla, çünkü sağlam olanlar yeni neslin devamını sağlayacaktır.

Barış ve mutluluk her anda mevcuttur. Barış ve mutluluk her adımdadır. Ruhun meseleleri için siyasi çözümler yoktur.

Bir başkasının kabahati hakkında konuşmadan önce daima kendi çarığının içine bak.

Bir düşman çok, yüz dost azdır.

Bir kere "Al şunu" demek, iki kere "Ben vereceğim" demekten iyidir.

Biz ağaçlara zarar vermek istemeyiz. Ne zaman onları kesmemiz gerekse, önce onlara tütün ikram ederiz. Odunu asla ziyan etmeyiz, lazım olduğu kadar keser, kestiğimizin hepsini kullanırız. Eğer onların hislerini düşünmez ve kesmeden önce tütün ikram etmezsek, ormanın diğer bütün ağaçları gözyaşı dökecektir, bu da bizim kalbimizi yaralar.

Bütün Kızılderililer her yerde durmadan dans etmelidir. Önümüzdeki ilkyaz Yüce Ruh gelecek. Bütün av hayvanlarını geri getirecek. Avdan geçilmeyecek bu topraklarda. Bütün ölü Kızılderililer geri gelecek ve yeniden yaşayacaklar.
Wovoka Boyu

Doğum yapan her şey dişidir. Kadınların ezelden beri bildiği kainatin dengelerini erkekler de anlamaya başladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere degişmeye başlamış olacaktır.

Dur, dinle. Hep konuşursan hiç bir şey duyamazsın.

Dünyadaki her şeyin bir sebebi vardır. Her bitki bir hastalığı tedavi etmek için büyür. Ve her insan bir görevle yaratılmıştır.

Düşmanımı cesur ve kuvvetli yap! Eğer onu yenersem utanç duymayayım.

Eğer bir ülkede gölgelerin boyu insanların boyunu geçmişse o ülkede güneş batıyor demektir.

Eğer herkes bir başkası için bir şey yaparsa dünyada ihtiyaç içinde kimse kalmaz. Sadece bir kişiye yardım et! Şimdiki usul bu değil ama inanıyorum, insanlar bu yolu öğrenecekler.

Eğer sorsanız: 'Sessizlik nedir?' Cevap veririz: O Büyük Ruh' un sesidir. Yine sorsanız: 'Sessizliğin meyveleri nelerdir?' Cevap veririz: Kendi kendini kontrol, gerçek cesaret demek olan metanet, sabır, vakar ve saygı.'

Fakir olmak, şerefsiz olmaktan daha küçük bir meseledir.

Gözlerde yaş yoksa, ruh gökkuşağına sahip olamaz.

Gözün ile değil, yüreğin ile hüküm ver.

Günümüzde insanlar bilgiyi arar oldu, hikmeti değil. Halbuki bilgi mazidir, hikmet ise istikbal.

Hayvanlar olmadan insanlar nedir ki? Eğer bütün hayvanlar kaybolup giderse insanoğlu büyük bir ruh yalnızlığı içinde ölecektir. Hayvanlara ne olduysa insanlara da aynısı olur. Her şey birbirine bağlıdır. Yerkürenin başına gelen, yerkürenin çocuklarının da başına gelecektir.

Her şey halkadır. Her birimiz kendi hareketlerimizden sorumluyuz. Hepsi döner dolaşır, bize geri gelir.

Herbirimizin farklı bir rüya gördüğünü hatırlatmakta fayda var.

İhanet arkadaşlık zincirini karartır, fakat vefa onu her zamankinden parlak yapar.

İlkbaharda usul usul yürü; toprak ona hamiledir.

İnsan iki ruhludur içinde bir iyi köpek birde kötü köpek kavga eder. Hangisini daha çok beslersen o kazanır

İnsan tabiattan uzaklaştıkça kalbi katılaşır.

İnsanın gözleri öyle kelimelerle konuşur ki dil onları telaffuz edemez.

Kartalı vuran kendi tüyünden yapılmış oktur.

Kaybetmeyi ahlaksız bir teklife tercih et. İlkinin acısı bir an, diğerinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer.

Kehanet, muhtemel bir olayı kesin bir bakış ile görmekten başka şey değildir. Hava ya bulutlu olacaktır, ya da güneş açacaktır.

Komşun hakkında hüküm vermeden önce, iki ay onun makosenleriyle yürü!

Nimet de külfet de 'Büyük Ruh' un elindedir. Bazen onun külfeti bizi nimetinden daha fazla akıllandırır.

Ölüler güç ve bilgilerini beraberinde götürmez, yaşayanlara ilave eder.

Senin vicdanın senden başkasını temsil edemez.

Sevgi ile yorulmadan ilerleriz. Sevgi ile, sadece onunla başkaları için fedakarlık yapabiliriz.

Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak.

Su gibi olmalıyız. Her şeyden aşağıda, ama kayadan bile kuvvetli.

Şeytan hakkında konuşmayın. Gençlerin kalbinde merak uyandırır.

Unutmayın çocuklarınız sizin değildir. Onu Yaratıcı'dan ödünç aldınız.

Ulu Ruh'un kelimeleri meşe yaprağı gibi sararıp düşmez: çam yaprağı gibi ilelebet yeşil kalır.

Üç barış vardır: Birinci barış, en önemli barıştır. İnsan ruhundadır o. İnsan, kainatla ve kainatın bütün güçleri ile olan ilişkisini, beraberliğini farkettiğinde, kainatın merkezinde Büyük Ruh'un durduğunu ve bu merkezin her yerde, her birimizin içinde olduğunu farkettiğinde birinci barış sağlanmıştır. Bu gerçek barıştır, diğerleri sadece bunun akisleridir. İkinci barış iki fert arasında olan barıştır. Üçüncü barış ise iki millet arasında yapılır. Fakat hepsinden önce, anlamalısınız ki 'gerçek barış' dediğim birinci barış, insanın ruhundaki barış yoksa ne fertler ne de milletler arasında barış olabilir.

Yağmur iyilerin üzerine de yağar, kötülerin de..

Yanlışı gören ve önlemek için eli uzatmayan yanlışı yapan kadar suçludur.

Yapmamız gereken: her şeyi eski sadeliğine döndürmektir, böylece bozulan düzenimiz yeniden kurulacaktır.

Yaşlılık ölüm kadar şerefli değildir. Yine de çok kimse onu ister.

Yeryüzü, bize atalarımızdan miras kalmadı,çocuklarımızdan ödünç aldık.

David'den mektup var :)

Nebraska'da yaşlı bir adam yaşardı.
Patates ekimi için bahçeyi bellemesi gerekiyordu, lakin bu çok zor bir işti.
Tek oğlu olan David ona yardım edebilirdi, fakat o da hapisteydi.
Yaşlı adam oğluna bir mektup yazdı ve müşkülatını izah etti.

Sevgili David,
Patates bahçemi belleyemeyeceğimden, kendimi çok kötü hissediyorum. Bahçeyi kazmak için oldukça yaşlanmış sayılırım. Burada olsan bütün derdim bitecekti. Biliyorum ki sen bahçeyi benim için hallederdin.
Sevgiler
Baban

Bir kaç gün sonra oğlundan bir mektup aldı.

Babacığım, Allah aşkına bahçeyi kazma, ben oraya cesetleri gömmüştüm.
Sevgiler
David

Ertesi gün sabaha karşı saat 04:00' de FBI ve yerel polis çıka geldi ve tüm sahayı kazdılar, lakin hiç bir cesede rastlamadılar. Yaşlı adamdan özür dileyerek gittiler.
Aynı gün yaşlı adam oğlundan bir mektup daha aldı.

Babacığım,
Şimdi patatesleri ekebilirsin.
Bu şartlarda yapabileceğimin en iyisini yaptım.
Sevgiler
David

:)

Lütfen..

www.sensizrekorolmaz.com/

www.wwf.org.tr/index.php

28.9.10



Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu.
Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.
Alaycı bir ses tonuyla:
- Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.
- Hayır çikolata parası lazım!
Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.
- Niye siz ekmek bulamayınca çikolatamı yiyorsunuz?
- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız. Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.
- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlımı istedi canınız?
- Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?
- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.
- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.
- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.
Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı.. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü.Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı.
"Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.
- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?
Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
- Ben dilenci değilim. İşim yok.Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım.
Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.
Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.
Adam çekingen çekingen oturdu yanına.
- Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?
- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.
- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını?
- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.
- Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk.. Hayret doğrusu!
Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.
- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.
- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.
- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim.
Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?
- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim.
Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.
- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor.
Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?
- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim.Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın.
Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.
- Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu ?
- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.
- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?
- Küçük kızı severek.
- Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?
- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır.
- O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.
- Nasıl yani ?
- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler.
- Güzel olduklarını duymaya bayılırlar.Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler.
- Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar.
- Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler.
- İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?
- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye sorar.
- Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?" diye sorar durur.
- Güzelsin demem de yetmez ona. " Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.
- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum.Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona "bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana bir çay yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.
- Hiç kavga etmezmisiniz siz?
- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız.Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır.
- Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.
- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.
- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır.
- Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hemde çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.
- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.
- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi.Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur.. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir.. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.
- Haklısında bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.
- Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme.. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.
Adam ayağa kalktı.
- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.
- Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.
- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.
Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.
- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.
Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evginin yolunu tuttu. Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı. Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı. Sonra eşinin önüne koydu.
- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.
İnci hiç konuşmadı.
- Sorsana "niye" diye.
İnci kızgın kızgın:
- Niye? Diye sordu.
- Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.
- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.
- Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. "Bak senin sevdiğin meyveleri aldım."
- Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.
- Özür dilerim seni kırdığım için.
Sonra Bülent yere diz çöktü.
- Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.
- Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.
İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.
- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin, dedi.
Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü. Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü.

Gülümse Hadi Gülümse Bulutlar Gitsin* :)




O gün gökyüzünde şimşekler çakıyor, yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Küçük kız her sabah olduğu gibi annesinin sesiyle uyanmış, kahvaltısını etmiş ve okuluna gitmek üzere yola çıkmıştı. Ancak şimşekler birbirinin peşi sıra o kadar gürültüyle çakıyordu ki, küçük kızın annesinin içini bir endişe kaplamıştı.

Anne, yavrum bu havada yolda yürürken korkmasın diye düşündü. Sırtına bir şey geçirdi ve sokağa fırladı. Okul yolunda kızını aramaya başladı...

Derken bir de baktı ki, kızı az ileride minik adımlarla yürüyor, şimşek çaktığı anda durup gökyüzüne bakarak gülümsüyordu. Anne kızının bu davranışına pek bir anlam veremedi; meraklandı. Yanina yaklaşıp sordu: Yavrum, hiç korkmadın mı bu havada yalnız yürümekten?
Hem ne zaman şimşek çaksa durup yukarı bakarak öyle ne yapıyorsun?

Küçük kız cevap verdi: Gülümsüyorum... Çünkü Tanrı fotoğrafımı cekiyor. :)

Yaşamı nasıl algılıyorsak öyle yaşıyoruz diyenler yanılmıyorlar galiba. ;)

Bir ders :)



Adamın biri artık karısının eskisi kadar iyi duymadığından korkuyormuş ve karısının işitme cihazına ihtiyaç duyduğunu düşünüyormuş. Ona nasıl yaklaşması gerektiğinden emin değilmiş.

Bu durumu konuşmak için aile doktorunu aramış; doktor adamın karısının ne kadar duyduğunu anlayabilmesi için basit bir yöntem önermiş.

"Yapacağın şey şu, karından 40 adım ileride dur, normal bir konuşma tonuyla bir şeyler söyle; eğer duymazsa 30 adım ilerisinde aynı şeyi tekrarla, sonra 20 adım; cevap alana kadar aynı şeyi tekrarla.

"O akşam karısı mutfakta akşam yemeğini hazırlarken adam işlemi uygulamaya koymuş.

40 adım uzaklıktan karısına normal bir konuşma tonuyla seslenmiş:

"Hayatım bu akşam yemekte ne var?"

Cevap yok mutfağa biraz yaklaşmış. Mesafeyi 30 adıma indirmiş ve soruyu tekrarlamış:

"Hayatım bu akşam yemekte ne var?"

Gene cevap yok mutfağa biraz daha yaklaşmış, mesafe 20 adım ve tekrar sormuş:

"Hayatım bu akşam yemekte ne var?"

Hala cevap yok. Adam mutfağın kapısına gelmiş artık mesafe iyice azalmış ve soruyu tekrarlamış:

"Hayatım bu akşam yemekte ne var?"

Gene cevap alamamış. Bu sefer karısına iyice yaklaşmıs ve aynı soruyu tekrar sormuş:

"Hayatım bu akşam yemekte ne var?"

"Hayatım beşinci kez söylüyorum, Tavuk"

Hikayenin ana fikri: Belki de genelde düşündüğümüz gibi problem daima karşımızdaki kişilerde olmayabilir. Problemlerin sebebini birazda kendimizde aramalıyız..
:) :)

7.9.10

Welcome Gamze!

Ben geldim canım takipçilerim. Geldim ama zorla vala. Hiç bırakmak istemedim Bodrum'u. Canım arkadaşlarım saolsunlar tatilime renk kattılar. Ve Mersin havası bana yaramıyor onu farkettim :D Mümkün olsa geri dönerdim. Huzuru Bodrum'da mı buldum ne? :D
Bu arada bi kitap okudum tekrar kitap aşkım depreşti yemin ederim. Tatilimin son günlerine de Pucca* renk kattı diyebilirim. Mutlaka okuyun bence. Acaip akıcı; bırakıp yemek yeme, su içme gibi ihtiyaçlarınızı bile gidermek istemiceksiniz o derece! :D
Şimdi de bi başka kitaba başladım düşüncelerimi mutlaka ileticem ;)
Kitap okumak güzel şey canım takipçilerim. Gezmek, tozmak, sinemaya gitmek herhangi bi aktiviteye katılmak kadar eğlenceli ve eğitici bence. Lütfen çocuğum da benim gibi kitap kurdu olsun Allahım lütfen! Siz de ne yapıp edip bebelerinize, kardeşlerinize, arkadaşlarınıza aşılayın. Biraz sosyal mesaj içerikli oldu ama gerçekten iyi olduğunu hissetmesem inanmasam bu kadar ısrar etmem gerçekten ;)
Biraz özlem giderdik izninizle ben kaçayım. Doyamadan böle :D